Ana içeriğe atla

RASULULLAH (S.A.V.) BİRDEN ŞİDDETLE AĞLAMAYA BAŞLADI. ÖYLE BİR AĞLAYIŞ Kİ DAYANILMAZ. (MUTLAKA OKUYUN!!!)








RASULULLAH (S.A.V.) BİRDEN ŞİDDETLE AĞLAMAYA BAŞLADI.


ÖYLE BİR AĞLAYIŞ Kİ DAYANILMAZ. (MUTLAKA OKUYUN!!!)





Bir gün, Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Fâtıma ve Hz. Âişe -rıdvânullahi tealâ aleyhim ecmaîn- ile oturmakta idiler. Hepsi de Rasûlullah (s.a.v.)’ın huzurunda bulunuyorlardı. Rasûlullah (s.a.v.) birden şiddetle ağlamağa başladı. Öyle bir ağlayış ki dayanılmaz.





Bunu gören Hz. Ebûbekirşöyle dedi: Anam-babam Sana feda olsun yâ Rasûlallah! Niçin ağlıyorsunuz?





Ümmetimin önünde uzun ve zor bir yol, omuzlarında ağır bir yük ve bir çok da ma’siyetleri (günahları) bulunmaktadır. Âhirette azaba girerlerse Ben nasıl ağlamayayım!





Hz.. Ebûbekir duygulanarak: Yâ Rasûlallah! Sen gönlünü hoş tut! Allah bana izin verirse, kıyamet gününde ümmetinin âsileri hakkında durum vahimleşirse, günahlarının taşınmasını hafifleştirmek için onların günahlarının yarısını yüklenirim.





Rasûlullah (s.a.v.), Ebûbekir’i senâ, tahsîn ve taltîf buyurarak, ona duâ etti.





Sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hz. Ömer’e yönelerek şöyle buyurdu: - Yâ Ömer! Ebûbekir’in sözlerini işittin. Günahkâr ümmetim hakkında sen ne yapacaksın?





Hz. Ömer şöyle cevap verdi: Yâ Rasûlullah! Ebûbekir’in yapmayı vaad ettiği kadarına benim gücüm yetmez. Allah (c.c.) bana izin verirse, ben de ümmetinin günahlarının üçte birini yüklenirim, dedi.





Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ömer’i senâ, tahsîn ve taltîf buyurarak, ona da dua etti.





Rasûlullah (s.a.v.) sonra Hz. Osman’a dönerek şöyle buyurdu: - Yâ Osman! Benim ümmetimin günahkarları hakkında sen ne yapabilirsin?





Hz. Osman şöyle cevap verdi: Yâ Rasûlullah! Ben Ömer’in yaptığı kadarını yapamam. Allah (c.c.) bana izin verirse, ben ümmetinin günahlarının dörtte birini yüklenirim.





Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Osman’ı da senâ, tahsîn ve taltîf buyurarak, ona dua etti.





Sonra Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ali’ye dönerek şöyle buyurdu





Yâ Ali! Ümmetimin günahkarları hakkında sen ne yapacaksın?





Hz. Ali şöyle cevap verdi: Allah (c.c.) izin verirse, ben elimden gelen bütün iyiliği yapacağım. Yarın kıyamet gününde Sırat köprüsünün her iki tarafını tutup asi ümmetinin cehenneme girmesine mani olacağım. Durum şiddetlenirse, onların her birinin yerine ben ateşe gireceğim, onları cehenneme sokmayacağım, cennete göndereceğim.





Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ali’yi senâ, tahsîn ve taltîf buyurarak, ona dua etti.





Sonra Rasûlullah (s.a.v.), zevcesi Hz. Âişe’ye dönerek şöyle buyurdu:





Yâ Âişe! Günahkar ümmetim hakkında yevm-i kıyâmette sen ne yapacaksın? Sen onların anasısın! Ananın evlâdına himmeti, merhameti gerekir.





Hz. Âişe (r.anha): Hz. Fâtıma’nın huzurunda benim bir şey söylemem uygun düşmez, dedi.





Hz. Fâtıma şöyle cevap verdi:“Sen anasın, evladın anası huzurunda önce konuşması doğru olmaz.”





Hz. Âişe şöyle söyledi:Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’nın hakkında, “Fâtıma Benden bir parçadır.”, buyurduğu kızının huzurunda ben nasıl önce konuşurum.





Hz. Fâtıma (r.anha) şöyle cevap verdi: “Rasûlullah (s.a.v.) hakkında, “Şayet Beni göremezseniz dininizin yarısını veya üçte birini şu Humeyrâ Âişe’den alınız, öğreniniz.” buyurduğu kimsenin huzurunda ben nasıl konuşurum?”





Hz. Âişe şöyle söyledi: “Allah’a yemin olsun ki senden önce konuşmayacağım!”





Hz. Fâtıma (r.anha) Rasûlullah (s.a.v.)’a dönerek şöyle der: “Ey Babacığım! Ümmetinin hesap günü Mîzan’ın başında dururum.”





Rasulullah (s.a.v.): “Ey Babasının Rûhu! Ey gözünün bebeği! Söyle günahkar ümmetim hakkında ne yapacaksın?”





Hz. Fâtıma şöyle cevap verir: Allah (c.c.) izin verirse ve ümmetlerinin günahları, sevaplarından ağır gelirse, evladımın manen önceden bildirilen din yolundaki âkıbetlerine göre oğlum Hasan’ın zehir bulaşmış gömleğini çıkarır, Mizan’da sevap kefesine koyarım. Eğer yetmezse bu sefer oğlum Hüseyin’in kanlı gömleğini ilave ederim. Yine de tamam olmazsa başımdan örtümü çıkarır, saçlarımın örgülerini çözerim; ümmetinin sevaplarının ağdırılması için baş örtümü kefeye koyarım! Ve ağır gelinceye kadar beklerim.





Rasûlullah (s.a.v.), onu da senâ, tahsîn ve taltîf buyurarak dua etti:





Sonra, Rasûlullah (s.a.v.) zevcesi Hz.Aişe’ye yönelerek Şöyle buyurur:





“Ey mü’minlerin annesi, ümmetimin âsileri için sen ne yapacaksın?” Yâ Rasûlallah! O günde bu kadar şefaatçi varken bana ihtiyaç olmaz.





Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur: Yâ Humeyrâ! Sana ihtiyaçları olduğu takdirde sen ne yapacaksın?





Hz. Aişe: Sizlere söylenmesi uygun değildir.





Hz. Rasulullah (s.a.v.): Söyle Yâ Humeyrâ! Bâri babacığın Ebûbekir’e söyle.





Hz. Âişe: Söyleyemem deyince Rasûlullah (s.a.v.), üç defa ayrı ayrı:





Hz. Ömer’e, Hz. Osman’a, Hz. Ali’ye söyle buyurdu.





Hz. Aişe:- Hayır söyleyemem, diye cevap verince Rasûlullah (s.a.v.):





Yâ Humeyrâ! Peki kime söylersin? dedi, o da: Allah’a söylerim, deyip kalktı, yürüdü bir odaya girdi, başından örtüsünü çıkardı. Yüzüne ve saçlarına toprak sürdü; ve Allah’a şöyle yalvardı:





"Allah’ım, yâ Rabbi! Beni mü’minlerin annesi kıldın, kalbime analık şefkat ve merhametini istedim; sen de lutfedip bunları bana ihsan ettin! Onların muhabbetini kalbime yerleştirdin. Muhakkak her ana yavrusunun cehenneme girmesine razı olmaz. Onları benimle beraber cennete gönder. Aksi halde ben de onlarla beraber cehennem ateşine gireyim, der ve mü’minlere olan şefkatinden dolayı ağlar. "





O esnada Melekût aleminde şiddetli bir ses işitilir. Cebrail (a.s.) ulaşır ve Hz. Rasulullah (s.a.v.)’e şöyle der:





Yâ Rasûlallah! Cenâb-ı Allah (c.c.) Sana selam ediyor ve diyor ki:





Yâ Muhammed! Âişe’ye Benim sözümü söyle! “Sen Rasûlümüz’ün zevcesisin. Biz Seni cehenneme nasıl göndeririz, Seni ateşe atmak caiz değildir. Evlâd-ı anasından ayırmak da caiz olmaz. Ya Aişe! Kalbin müsterih olsun. Yarın kıyamet gününde evladının hepsini sana ulaştıracağız. Seni onlarla beraber cennete göndereceğiz. Onları melik koltuğuna oturtacağız. Meliklik tacını başlarına giydireceğiz. Ve: “Rableri onlara tertemiz içecek içirir.” (İnsan, 21) âyetinde bildirildiği gibi tertemiz içecekler içireceğiz.





[Riyâdu’n-Nâsıhîn, sh. 363] "





YA RABBİ !!!


BAŞTA EFENDİMİZ (S.A.V.) VE SAHABELERİNİN BİZLER İÇİN GİRMİŞ OLDUKLARI BU HİSSİYATLARINA, SEVGİLERİNE, FEDAKARLIKLARINA VE





İMANLARINA LAYIK BİR HAYAT NASİP EYLE. ŞEFAATLERİNE NAİL EYLE. BİZLERİ ONLARDAN MAHRUM EYLEME ALLAH'IM. KENDINE KUL, HABİBİNE





ÜMMET OLMAYI CÜMLE ÜMMETİ MUHAMMED'E NASİP EYLE. SON NEFESE KADAR RIZAN VE İSTİKAMET DAİRESİNDEN BİZLERİ AYIRMA.





GÖNLÜMÜZDE OLANI HAKKIMIZDA HAYIRLI EYLE, HAKKIMIZDA HAYIRLI OLANI DA GÖNLÜMÜZÜ RAZI EYLE ALLAH'IM.





ES SALATU VE'S-SELAMU ALEYKE YA RASULALLAH!


ES SALATU VE'S-SELAMU ALEYKE YA HABİBALLAH!


ES SALATU VE'S-SELAMU ALEYKE YA NÛRE ARŞİLLAH!


ES SALATU VE'S-SELAMU ALEYKE YA HAYRA HALGİLLAH!


ES SALATU VE'S-SELAMU ALEYKE YA SEYYİDEL EVVELİNE


VEL AHİRİN!





VE İLA CAMÎUL ENBİYAİ VEL- MÜRSELİYN


VE İLA CEMÎUL EVLİYAİ VE ALİHİM


VEL- HAMDÜ LİLLAHİ RABBİL ALEMİN!







Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

HARAM ELMA İmam-ı Azam ( Hikayelerin en güzeli )

 HARAM ELMA  ( Hikayelerin En Güzeli ) Mezhep imamımız İmam-ı A'zam hazretlerinin babası Numan Hazretleri, gençliğinde bir ark kenarında abdest alıyordu.  Abdeste başlayacağı zaman ark sularına kapılıp gelen bir elma gördü. Elmayı, nereden geldiğini ve haram veya helal olup olmadığını düşünmeden bir defa ısırdı.  Hemen hata ettiğini ve mutlaka elmanın sahibini bulup helal ettirmesi lazım geldiğini düşündü; Sonra suyun geldiği tarafa doğru git­meye başladı.  Elma elinde olduğu halde araya araya elmanın düştüğü bahçeyi ve sahibini buldu. Bahçenin sahibine meseleyi anlatıp elmayı yanlışlıkla ısırdığını ve hakkını helal etmesini istedi. Onun bu hareketi, elma sahibinin dikkatini çekmişti. "Hakkını helal edeme­yeceğini, helal etmesi için bazı şartları olduğunu" söyledi. Nu'man hazretleri "ne isterse yapacağını, yeter ki hakkını helal etmesini" isteyip şartının ne olduğunu sordu. Elma sahibi "Hakkını helal etmesi için, iki sene bahçesinde çalışması lazım geld...

Hadisi Şerif / PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V ) - "Öyle günahlar vardır ki onları ne namaz ne oruç ne hac ne de umre temizler." buyurunca Sahabe efendilerimiz - "Ey Allah'ın Rasulü onları ne temizler" diye sordular. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) - "Geçim teminatı için çalışmak" buyurdular. (TABERANİ) 🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

OPR. DR. Salih Selman'ın Hayatından Kısa Bir Hikaye

 Dr. Salih Selman Genel Cerrahi Uzmanı.  13 yaşındayken bir arkadaşının attığı taş yüzünden gözünde kanama oluyor ve yaz boyunca hastanede tedavi olmak zorunda kalıyor. Gözü sargılı, gören gözüyle doktorları izliyor ve doktor olmak istiyor.  Bu isteğini doktoruna söylediğinde, “Ama evladım sen lise bile okuyamazsın, çünkü gözün ağır bir darbe yedi, diğer gözüne de sıçradı. Kendine hep dikkat etmelisin. Yoksa iki gözünü de kaybedebilirsin. Liseyi okusan bile kendini zorlamadan oku ve kendine zorlanmayacağın bir meslek seç” diyor.  Bundan sonrasını Dr. Salih Beyden dinleyelim: “Fakat benim içime ateş düşmüştü bir kere. Altı sene tıp okudum ve üstüne Cerrahi gibi en uykusuz bitirilmesi gereken bir bölüme girdim. Kırkımdan sonra hafızlığa başladım. On sene çok yoğun Kur’ân çalıştım. Yetmedi İlahiyatı bitirdim. Ve şu anda gözüm daha iyi görüyor. * Hafızlık sürecimde benim hevesimi gören hocam artık evime, muayenehaneme gelmeye başladı. ‘İstersen gitmem, gece bile çalıştır...